7 Mayıs 2025 tarihinde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) Büyük Dairesi’nde görülen Yasak v. Türkiye davası, hem hukuki içeriği hem de uluslararası müdahaleler açısından dikkat çekici bir dönüm noktası oldu. Gülen Hareketi ile bağlantılı faaliyetleri nedeniyle “silahlı terör örgütü üyeliği” suçlamasıyla mahkûm edilen başvurucunun hakkında AİHM İkinci Dairesi tarafından verilen tartışmalı karar, bu duruşma ile yeniden masaya yatırıldı. Şaban Yasak isimli başvurucunun davası, AİHM’in daha önceki emsal niteliğindeki Yalçınkaya kararından sonra, Türkiye’den gelen dosyalar için bir turnusol işlevi görebilir.

AİHM, 27 Ağustos 2024’te açıkladığı kararında, Yasak’ın mahkûmiyetinde Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 7. maddesinde yer alan “kanunsuz suç ve ceza olmaz” ilkesinin ihlal edilmediğine hükmetmişti. Ancak bu karar, özellikle delillerin zayıflığı ve suçun unsurlarının somut biçimde ortaya konulmaması nedeniyle geniş çevrelerce eleştirildi. Başvurucunun Bank Asya hesabı, tanık beyanları ve HTS kayıtları dışında başka bir delilin bulunmaması, mahkûmiyet kararının zayıf temellere dayandığı görüşünü gündeme getirdi. Ayrıca AİHM’in kararda dayandığı bazı tanık ifadelerinin yargılamadan sonra dosyaya girdiği, ancak istinaf ya da temyiz aşamalarında tartışılmadığı ifade edildi.

Strasbourg’daki duruşmada Türk Hükümeti’ni Adalet Bakanlığı İnsan Hakları Dairesi Başkanı Abdullah Aydın ve avukatlar Stefan Talmon ile Olgun Değirmenci temsil etti. Hükümet, başvurucunun eylemlerinin terör örgütü üyeliğine işaret ettiğini savundu ve yargılamaların adil yürütüldüğünü öne sürdü. Ayrıca suçlamaların öngörülebilir olduğunu savunsa da, savunmalarında dikkat çeken açıklar yer aldı. Özellikle, Bank Asya’ya para yatırmak, kod adı kullanmak veya cemaat evlerinde kalmak gibi eylemlerin tek başına suç oluşturmadığı itiraf edildi. Daha çarpıcısı ise, bireylerin masumiyetlerini ispat yükümlülüğü altında olduklarının savunulmasıydı ki bu, hukuk devleti ilkeleriyle açıkça çelişmektedir.

Başvurucunun savunmasını üstlenen Belçikalı avukatlar Prof. Dr. Johan Van De Lanotte ve Johan Heymans ise, AİHM İkinci Dairesi’nin dosyayı eksik ve önyargılı incelediğini, mahkûmiyet kararında suçun ne maddi ne de manevi unsurlarının bulunduğunu vurguladılar.

AİHM’de Bir İlk; Bu arada duruşma öncesinde, önemli bir gelişme yaşandı ve BM Özel Raportörü Yasak Davasına Üçüncü Taraf Görüşü ile müdahil oldu.

AİHM’de 7 Mayıs 2025’te görülen Yasak v. Türkiye duruşması öncesinde, önemli bir gelişme yaşandı. BM Terörle Mücadele ve İnsan Hakları Özel Raportörü Prof. Dr. Ben Saul, davaya üçüncü taraf olarak müdahil oldu. Raportör, sunduğu görüşte, Gülen Hareketi ile bağlantılı yargılamalarda terör tanımının keyfi biçimde genişletildiğini, cezai uygulamalarda geriye dönük yasallık ilkesinin ihlal edildiğini ve Türkiye’de yargı süreçlerinin insan hakları standartlarına uygun olmadığını vurguladı.

Bu gelişme, AİHM nezdinde Türkiye hakkında süren davalar için öncü nitelikte bir müdahale oldu ve Yasak kararının yeniden değerlendirilmesine yönelik beklentileri artırdı.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde (AİHM) 7 Mayıs 2025’te görülen Yasak v. Türkiye davasında tarihi bir gelişme yaşandı. Birleşmiş Milletler Terörle Mücadele ve İnsan Hakları Özel Raportörü Prof. Dr. Ben Saul, bu davaya üçüncü taraf görüşü sundu. Bu müdahale, BM Özel Rapörtlüğü tarafından Türkiye aleyhine AİHM nezdinde yapılan başvurular açısından bir ilk olma özelliği taşıyor.

Uluslararası İnsan Hakları Açısından Kritik Müdahale

BM Özel Raportörü’nün sunmuş olduğu görüş, terörle mücadele kapsamında insan haklarının korunmasına dair evrensel ilkeler ışığında davayı değerlendirdi. Prof. Saul’un görüşü, AİHM İkinci Dairesi’nin kararında benimsediği yaklaşımı doğrudan eleştiriyor ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) 7. maddesinin (kanunilik ve öngörülebilirlik ilkeleri) ihlal edildiğine işaret ediyor.

Görüşte özellikle şu başlıklar öne çıkıyor:

          •         Muğlak terör tanımı: Gülen Hareketi’ne ilişkin eylemlerin 2011-2014 döneminde “terör suçları” olarak tanımlanamayacağı, bu dönemdeki faaliyetlerin açıkça suç teşkil etmediği ifade ediliyor.

          •         Suçun manevi unsuru eksikliği: Başvurucunun örgütün nihai amacı olan darbe teşebbüsünü bildiği yönünde herhangi bir somut delil bulunmadığı, sadece “bilmesi gerekirdi” gibi soyut varsayımların kullanıldığı vurgulanıyor.

          •         Gizli faaliyet eleştirisi: “Kod adı” kullanımı ve benzeri davranışların, baskıcı rejimlerde kişisel güvenliği sağlamak için yapılabileceği, bu tür eylemlerin otomatik olarak suç sayılmaması gerektiği belirtiliyor.

          •         TCK 314’ün muğlaklığı: Türkiye’de çok sayıda insanın aynı kriterlerle yargılanmasına zemin hazırlayan “süreklilik, çeşitlilik ve yoğunluk” gibi kriterlerin belirsiz ve keyfi kullanıldığı ifade ediliyor.

Kararın Türkiye’deki Binlerce Dava İçin Emsal Olması Bekleniyor

BM Özel Raportörü’nün görüşü, yalnızca başvurucunun dosyasına değil, 15 Temmuz sonrası açılan benzer binlerce davaya da ışık tutacak nitelikte. Raportör, bu dosyaların çoğunda bireyselleştirilmiş suç kastı incelemesi yapılmadığını ve cezaların kolektif bir mantıkla verildiğini ortaya koydu.

Bu bağlamda, Büyük Daire’nin vereceği karar, sadece Şaban Yasak’ın kaderini değil, aynı zamanda Türkiye’de ifade özgürlüğü, din özgürlüğü ve adil yargılanma hakkı açısından hukuki bir dönüm noktası olabilir.

Görüş belgesinin tamamına şu bağlantıdan ulaşılabilir:

https://www.ohchr.org/sites/default/files/documents/issues/terrorism/sr/court-submissions/amicus-ecthr-yasak-v.-turkiye-un-sr-ct.pdf

097554080931910?t=d5Nwy3ghLDyc7C7OJ_LdBQ

Bundan Sonra Ne Olacak?

Taraflara, ek bilgi sunmaları için 8 günlük bir süre tanındı. Bu sürecin ardından Mahkeme gizli oturumlarla karar taslağını oluşturacak. Kararın, Yalçınkaya emsal kararı doğrultusunda yazılması ve daha kısa sürede açıklanması bekleniyor.

Bu dava yalnızca Şaban Yasak’ın özgürlüğü ile ilgili değil; Türkiye’de hukuk devleti, yargı bağımsızlığı ve temel hakların korunması bakımından geniş çaplı etkiler doğurabilecek potansiyele sahip. BM Özel Raportörü’nün müdahalesi, bu sürecin uluslararası insan hakları hukuku çerçevesinde daha dikkatle ele alınmasını sağlayabilir.

Duruşma Kaydı:

AİHM resmi X (eski Twitter) hesabından yayımlanan duruşma videosuna buradan ulaşabilirsiniz. https://x.com/echr_cedh/status/1920097554080931910?t=d5Nwy3ghLDyc7C7OJ_LdBQ