8 Mart: Kadın Hakları ve Hukukun Üstünlüğünün Peşinde Bir Tarih

8 Mart: Kadın Hakları ve Hukukun Üstünlüğünün Peşinde Bir Tarih

Kadın hakları, insan haklarının ayrılmaz bir parçası olmasına rağmen, tarihin her döneminde tartışma konusu olmuş, ihlallere uğramış ve çoğu zaman yargının gözünü kapattığı bir alan olmuştur. Hukukun temel ilkesi olan “yasalar önünde eşitlik”, kadınlar söz konusu olduğunda büyük bir sınav vermektedir. 8 Mart Dünya Kadınlar Günü, bu sınavı tekrar tekrar hatırlatmanın, eksiklikleri dile getirmenin ve kadın haklarının gerçekten ne anlama geldiğini sorgulamanın günüdür.

Ancak bu sınavı tekrar tekrar hatırlamak ve hatırlatmak için bir kadının ölmesini ya da bir insanlık ayıbına maruz kalmasını beklememeliydik oysa ki. Bunun için biz kadınlar sadece anma günlerinde değil, ferdâ ferdâ işin evvelinden kolları sıvamalıydık.

Tarihsel Perspektif: Kadın Haklarının Uzun ve Zorlu Yolu

Kadın haklarının tanınması ve uygulanması, çok geç ve sancılı bir sürecin ürünü olmuştur. 1789 Fransız Devrimi’nin “Egalité, Liberté, Fraternité” sloganı, kadınları dışarıda bırakarak sadece erkekler arasında bir “kardeşlik” tesis etmeye çalışmıştı. Kadınların siyasi ve hukuki hakları için verdikleri mücadele, 19. yüzyılda ivme kazanmış, ancak gerçek anlamda bir hukuk devrimi yaratmak uzun sürmüştür.

Bugün bile, “kadın hakları” denildiğinde, temel insan haklarından farklı ve ek bir kategori gibi algılanması, yasalar önünde kadın-erkek eşitliğinin hâlâ tam anlamıyla hukuki zemin bulamadığını göstermektedir.

1848 Seneca Falls Kadın Hakları Kongresi, ilk büyük hareketlerden biri olmuş, ancak 1920’de ABD’de kadınlara seçme hakkı verilene kadar hukuki bir kazanıma dönüşememiştir. Avrupa’da ise, İngiltere’de Suffragette hareketi sonrası, Almanya ve Fransa’da ise 20. yüzyılın ortalarında kadın hakları meşruiyet kazanmıştır.

Cinsiyet ayrımı olmaksızın tüm insanların sahip olduğu tabii haklar erkeklere meccanen bahşedilmişken, kadınlar zaten doğuştan sahip olmaları gereken bu haklar için kıyasıya mücadele etmek zorunda kalmıştır.

Hukukun Kapsama Alanı: Adil Yargılanma Hakkı ve Kadınlar

Uluslararası hukukun en temel ilkelerinden biri olan adil yargılanma hakkı, ne yazık ki siyasi davalarda kadınlar açısından büyük bir soruna dönüşmüştür. Kadın aktivistler, gazeteciler, insan hakları savunucuları ve siyasetçiler, dünyanın çeşitli bölgelerinde hukuksuz yargılamalarla, bilhassa cinsiyetçi cezai usul prosedürleri ile karşı karşıya kalmaktadır.

Belaruslu gazeteci Maryna Zolatava, Suudi Arabistan’da insan hakları aktivisti Loujain al-Hathloul, Mısır’da Hoda Abdelmoniem ve Türkiye’de cezaevlerinde bulunan avukatlar, insan haklarını savundukları için adil yargılanma hakkından yoksun bırakılmış, hukukun ve özellikle yasalar önünde eşitlik ilkesinin göz ardı edildiği siyasi davalarda cezalandırılmışlardır.

Bu davalar, hukuk sistemlerinin ne kadar taraflı ve cinsiyet ayrımcısı olabileceğinin birer kanıtıdır. Kadınlar, hem toplumsal cinsiyetleri hem de sınıf, etnik kimlik ve siyasi görüşleri nedeniyle çoklu ayrımcılığa maruz kalmaktadır.

Peki, hukuk gerçekten kimler için işler?

Eğitim Hakkı: Kız Çocuklarının Geleceği

Kadın hakları dendiğinde en kritik konulardan biri eğitim hakkıdır. UNICEF verilerine göre, dünyada 130 milyondan fazla kız çocuğu okula gidememektedir. Taliban rejimi altındaki Afganistan, kadınların eğitim hakkının tamamen ellerinden alındığı en sert örneklerden biridir. Benzer şekilde, dünyanın çeşitli bölgelerinde erken yaşta evlendirilen kız çocuklarının eğitim haklarından mahrum bırakıldığı gerçeği de ortadadır.

Eğitim hakkını engellemek, kadınların hukuk hizmetlerine erişim hakkını da dolaylı olarak yok etmektedir.

Hukukun Rolü: Kadın Hakları Neden Hukukun Temelidir?

Kadın haklarının korunması, hukukun meşruiyetini sağlamak için bir zorunluluktur. Hukuk, toplumsal şartlara göre eğilmemeli, siyasi güç sahiplerinin insafına terk edilmemelidir. Evrensel hukuk ilkeleri, kadın-erkek ayrımı gözetmeden, herkesin eşit ve adil olarak yargılanmasını ve cinsiyet ayrımı yapmaksızın herkesin yaşama hakkına sahip olmasını gerektirir.

Ancak bugün, “hukukçu” kavramının dahi cinsiyete göre değişen bir algısı vardır. Kadın avukatlar, yargı mensupları ve hukuk akademisyenleri, mesleklerinde erkek meslektaşlarına göre daha fazla baskıya maruz kalmaktadır. Hukuk içindeki eşitlik bile tam anlamıyla sağlanamamışken, toplumun diğer alanlarında bu dengenin kurulması daha da zorlaşmaktadır.

Hukuk, ancak herkese eşit uygulandığında adil olabilir.

Son Söz: Hukukun Kadınlara Borcu Var

Kadın haklarının korunması, hukukun meşruiyetini sağlamak için bir zorunluluktur. Adalet, kadınlara hâlâ gecikmeli sunulurken, hukuk bu konuda ne kadar şahsiyetini koruyabilir? Kadınlar yüzyıllardır haklarını ararken, bizler bu mücadelenin neresindeyiz? Hukuk, sadece kitaplarda kalan soyut bir kavram mı, yoksa kadınlar için bir umut mu?


Kaynakça:

https://www.unicef.org/afghanistan/education

https://www.avukatsenaytavuz.com/dunyanin-ilk-kadin-haklari-bildirgesi.html

https://www.avukatsenaytavuz.com/kadin-ve-yurttas-haklari.html

https://tr.wikipedia.org/wiki/Kad%C4%B1n_haklar%C4%B1

Leave a Comment

Comments

No comments yet. Why don’t you start the discussion?

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir