Türkiye’de Avukatlık Mesleği ve Buna Bağlı Olarak Savunma Makamının Hukuki Durumu Hakkında İnceleme
Justice Uphold Hukuk ve İnsan Hakları Platformu, Türkiye’de yaşadığı politik baskılardan dolayı ülkelerini terk etmek zorunda kalmış hukukçuların kurmuş olduğu bir insan hakları platformudur. Justice Uphold olarak bünyemizde kurulmuş olan alt komisyonlar aracılığıyla, web sitemiz ve sosyal medya kanalları üzerinden yayınlar, uzman görüşleri ve raporlar hazırlayarak; sosyal medya kampanyaları düzenleyerek ve bu doğrultuda düzenlenen kampanyalara destek vererek toplumsal bir bilinç oluşturmaya çalışıyoruz. Web sitemizde dört farklı dilde yayın yaparak, oluşturmaya çalıştığımız toplumsal bilinci uluslararası kamuoyuna da taşımayı hedefliyoruz.
Bu yazımızda, 24 Ocak Tehlikedeki Avukatlar Günü’nün önemine odaklanarak, bu günün anlamını irdelemeye ve bu doğrultuda Türkiye özelinde Avukatların maruz kaldıkları baskılar ile yaşanan hak ihlallerini ele almaya çalıştık.
24 Ocak, dünya genelinde avukatlara yönelik baskı ve saldırılara dikkat çekmek amacıyla “Tehlikedeki Avukatlar Günü” olarak anılmaktadır. Bu anma gününün ortaya çıkışına, 24 Ocak 1977 tarihinde İspanya’da yaşanan trajik bir olay neden olmuştur. İspanya’da, diktatör Franko rejimi sonrasında faşist bir grup, Madrid’deki Atocha adlı bir hukuk bürosuna baskın düzenleyerek, dördü avukat toplamda beş kişiyi sadece mesleklerini icra ettikleri için katletmiştir. Bu trajedi tarihe Atocha Katliamı olarak geçmiştir. Bu olaydan yıllar sonra her yıl, bir ülke özel olarak seçilip, bu gün o ülkeye atfedilerek o ülkede avukatların karşılaştığı tehditlere dikkat çekilmektedir. 24 Ocak Tehlikedeki Avukatlar Günü, Avrupa Demokrat Avukatlar (AED-EDL) tarafından 2010 yılından itibaren anılmaktadır. Bu gün Avrupa Demokrat Avukatlar (AED-EDL) ile birlikte Demokrasi ve Dünya İnsan Hakları İçin Avrupa Avukatlar Birliği (ELDH), Avrupa Barosu İnsan Hakları Enstitüsü (IDHAE) ve Tehlike Altındaki Avukatlar Günü Vakfı tarafından birlikte organize edilmektedir.(1)
Bu anma günü, 2012 ve 2019 yıllarında, baskılara maruz kalan, tutuklanan ve mesleki faaliyetlerini yerine getirmeleri engellenen Türkiye’deki avukatlara ithaf edilmiştir.(2) Bu yıl ise Belarus’ta avukatlık faaliyeti yürüten meslektaşlarımıza adanmıştır.(3) Bu yazıda öncelikle, 24 Ocak Tehlikedeki Avukatlar Günü’nün ithaf edildiği Belarus’ta yaşayan, sistematik taciz ve baskılar altında olan meslektaşlarımızı anıyor, ardından Türkiye’deki güncel durumu incelemeye çalışıyoruz.
Avukatlar, adalet sisteminin temel taşlarından biridir. Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca, herkesin yargı mercileri önünde adil yargılanma hakkı bulunmaktadır. Avukatlar, bireylerin bu hakkı etkin bir şekilde kullanabilmelerinde hayati bir rol oynar. Ancak, 15 Temmuz 2016 darbe girişimi iddiasının ardından Türkiye’de artan hukuksuzluklar, avukatlık mesleğini icra edenleri de derinden etkilemiştir.
15 Temmuz sonrası ilan edilen Olağanüstü Hal (OHAL) dönemi uygulamaları ve OHAL dönemi ile sonrasında çıkarılan Kanun Hükmünde Kararnameler (KHK) ile birçok avukat gözaltına alınmış, tutuklanmış ve mesnedsiz iddialarla meslekten ihraç edilmiştir. Adalet Bakanlığı’nın 2016 ile 2019 yılları arasındaki verilerine göre, toplam 854 avukat ruhsat iptali işlemiyle karşı karşıya kalmıştır.(4) Bu süreçte avukatlar, müvekkilleriyle özdeşleştirilmiş, savundukları kişilere isnad edilen suçlamalar ile ilişkilendirilmiştir. Aynı zamanda mesleki faaliyetlerinden dolayı da cezalandırılmış; özellikle insan hakları davalarında aktif olan avukatlar, rejimin her türlü kuvvet ve tehdit organı ile karşı karşıya kalmış ve siyasi baskılara maruz bırakılmıştır.
Çekişmeli yargının ve silahların eşitliği ilkesinin ayrılmaz parçası olan avukatlar, siyasi kararlarla mesleklerini icra etmekten alıkonulmuş; mahkeme salonunda, Anayasa’nın onlara verdiği görevi yerine getirmek için hazır bulunması gerekirken, kendilerini hukuksuz iddialarla cezaevinde bulmuşlardır. Bu nedenle, kimi zaman Ağır Ceza yargılamaları, kanunlara ve Anayasaya aykırı bir şekilde avukatın yokluğunda gerçekleşmiştir. Bu yargılamalardan ise ağır mahkûmiyet hükümleri çıkmıştır. Kimi zaman ise tehditle sindirilen ya da belirttiğimiz sebeplerle dosyadan el çeken avukatların yerine savunma görevini devralan yeni avukatlar, bu siyasi baskılar nedeniyle bu görevi layıkıyla yerine getirememiştir.
Siyasi sebeplerle cezalandırılmak istemeyen avukatlar, kanunda suç olarak tanımlanmayan ve delil değeri bile taşımayan iddialar ve sözde delillerle hazırlanmış savcılık iddianamelerine karşı etkili bir savunma yapamamışlardır. Avukatlar üzerindeki bu baskılar, yargılamalarda birçok hukuksuz işlemin yapılmasına yol açmıştır. Birçok kişi, Türk Ceza Kanunu’nda suç olarak tanımlanmayan, dünyanın her yerinde normal bir fiil olarak görülen eylemlerden dolayı “nullum crimen, nulla poena sine lege” (kanunsuz suç ve ceza olmaz) ilkesine aykırı şekilde ağır cezalara çarptırılmıştır. Avukatların yokluğunda savcılık ve mahkeme makamları keyfi kararlar almış ve hukuka aykırı uygulamalar içine girmiştir. Bunun sonucu olarak, Bölge Adliye Mahkemelerinde, Yargıtay’da ve Anayasa Mahkemesi’nde yapılan ihlaller nedeniyle dosya yığınları oluşmuş; hatta Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) ulaşan Türkiye‘nin taraf olduğu dosyaların sayısı birçok ülkenin toplam dosya sayısını katbekat aşmıştır. Bu konu ile alakalı olarak, Şubat 2024 sonu itibarıyla AİHM’de bekleyen her 100 davadan 35’inin Türk vatandaşlarının başvurularından oluştuğu, mahkeme tarafından açıklanmıştır. 29 Şubat 2024 itibarıyla toplamda bekleyen 67 bin 300 davanın bulunduğu ve bunların 23 bin 550’sinin Türkiye aleyhine yapılan başvurular olduğu, istatistik raporlarından görülebilmektedir. Türkiye’nin ardından toplam başvuru sayısı bakımından 10 bin 750 başvuru ile Rusya gelmektedir.(5)
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde (AİHM), 2025 yılının ilk ayları itibarıyla güncel olarak derdest olan Türkiye’nin taraf olduğu dava sayısı 26 bin 384’tür. Bu bilgilere mahkemenin güncel internet sitesinden kolaylıkla ulaşılabilmektedir. Türkiye’nin hukuk karnesi de bu tabloyu açıklayan önemli bir göstergedir. International IDEA’nın 2023 Demokrasinin Küresel Durumu raporuna göre, Türkiye 173 ülke içinde hukukun üstünlüğü alanında 148. sırada yer almıştır. Avrupa’da ise 45 ülke arasında Türkiye’nin önüne geçebildiği tek ülke Belarus olmuştur.(6)
1136 Sayılı Avukatlık Kanunu’nda, avukatların görev ve sorumluluklarının yanı sıra haklarında bir soruşturma açılabilmesi ve bu soruşturmanın kovuşturmaya dönüşebilmesi için gerekli olan usüller, savunma makamının korunmasına yönelik ayrıntılı bir şekilde düzenlenmiştir. Kanunun 58. 59. Ve 60. maddeleri bu düzenlemeleri içermektedir.(7) Hâlihazırda yürürlükte olan 1136 Sayılı Avukatlık Kanunu’nun ilgili maddelerine aykırı olarak, avukatların gözaltı işlemleri sırasında bürolarında ve evlerinde yapılan hukuksuz arama ve el koymalarla birlikte masumiyet karinesi ayaklar altına alınmıştır. Gözaltına alınan avukatların medyaya servis edilmesi ve bunun bir silah gibi kullanılmasıyla, hedef avukatların peşinen suçlu ilan edilmeleri sağlanmıştır. Bu duruma düşen avukatlar, hem mahkemeler önünde hem de kamuoyu nezdinde kendilerini etkili bir şekilde savunamaz hale gelmişlerdir. Hukuk insanlarının dahi kendilerini savunamadıkları düşünüldüğünde, mahkemelerin nasıl bir icra görevi gördüğünü anlamak zor olmayacaktır.
Örneğin, Ankara merkezli yapılan bir operasyonda gözaltına alınan 47 avukat hakkında ulusal medyada servis edilen haberler, avukatların mesleğini yapmalarındaki siyasi baskıyı açıkça göstermektedir.(8) Aynı zamanda, 2015 yılında şüpheli bir şekilde öldürülen Diyarbakır Barosu Başkanı Avukat Tahir Elçi’nin cinayetiyle ilgili yapılan yargılamanın, 2024 yılında tüm sanıkların beraat etmesiyle akim kaldığı görüldüğünde(9), bir avukatın hak ihlallerini önlemek ve hukukun uygulanmasını sağlamak adına dava dosyalarını üstlenmesinin imkânsız hale geldiği ortaya çıkmaktadır. Soma davasını takip eden Avukat Selçuk Kozağaçlı’nında içinde bulunduğu 8 avukatın, Soma’da darp edilip gözaltına alındıkları haberi ulusal medyadan öğrenildiğinde(10), bir avukat olarak haksızlıklar karşısında durmak için savunma rolünün üstlenmek, karşılaşılacak baskılar ve saldırılar nedeniyle kaçınılması gereken bir durum olarak görülebilir.
Oluşturulan bu siyasi atmosfer, ne yazık ki sonuçlarıyla geri döndürülemez ağır hak ihlallerine neden olmuş ve olmaya devam etmektedir. Dolayısıyla, mevcut sistemde avukatlara duruşmalara katılıp savcının talep ettiği cezaya sessiz kalarak, hakim tarafından verilecek cezayı onaylamak düşmektedir. Aksi takdirde, savunma makamı, kontrolsüz şekilde yorumlanan ve hukuka aykırı biçimde genişletilen Terörle Mücadele Kanunu nedeniyle, iktidara muhalif ve hukukun üstünlüğünü savunan avukatlar açısından ciddi bir risk altındadır. Bu yasa, mahkemelerde bulunmaması gereken sivil giyimli polisler aracılığıyla, avukatların terörist yaftası ile duruşma esnasında bile gözaltında alınmasına zemin hazırlamaktadır. Bu durumun örneklerini çeşitli haber kaynaklarında görülebilecektir.
Oluşturulan bu korku iklimi altında görevini icra etmeye çalışan avukatların sayısı çok sınırlı düzeyde kalmıştır. Geriye kalan bir çok avukat ise maalesef siyasi otoritenin baskılarına boyun eğerek savunma makamı görevini terketmiş, hüküm ile iddia makamının yanında yer alarak dosyalar üzerinde rüşvet çarkları kurmaya başlamıştır.(11) Sonuç olarak, savunma makamı istenilen dar bir kalıp içerisine hapsedilmiş ve avukatlık mesleği, kanun ve nizamın çok ötesine geçerek bunlara aykırı bir şekilde hareket etmeye başlamıştır.
Türkiye’de siyasi baskılar nedeniyle işlevsiz hale gelen avukatlık mesleğinin bu durumunun bir sonucu olarak, ülkenin her tarafında hukuksuz yargılamalar yapılmış ve halen yapılmaya devam edilmektedir. Üst mahkemeler önünde biriken bu dosyalar, Türkiye’nin uluslararası hukuk alanında çalışan kurum ve kuruluşlarda taraf olduğu makamların önüne gelmiş ve bu nedenle defalarca kez maddi ve manevi tazminatlara hükmedilmiştir.(12) “Pacta sunt servanda” (ahde vefa ilkesi) ilkesinin defalarca kez ihlal edildiği, bu sözleşmelerin uygulanmasından sorumlu gözlemciler tarafından sıklıkla dile getirilmiştir. Örneğin, AİHM bu doğrultuda, Türkiye’yi Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. ve 7. maddelerinden (adil yargılanma hakkı ve kanunsuz ceza olmaz ilkesi) mahkûm etmiştir.(13) Güncel olarak, yukarıda da ayrıntıları ile belirtildiği üzere, AİHM önünde bulunan dosyaların çoğunun Türkiye’ye ait olduğu, Adalet Bakanlığı’nın ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin yayınladıkları istatistiklerden ayrıntılı bir şekilde görülebilecektir.
Savunma makamını temsil eden avukatlara yönelik baskılar, yalnızca avukatların mesleki bağımsızlıklarını tehdit etmekle kalmamakta, aynı zamanda kamuoyu ve uluslararası hukuk camiası önünde Türkiye’de savunma hakkının ve yargı süreçlerinin tarafsızlığına olan güveni de zedelemektedir. Adaletin tam anlamıyla tecelli etmesi, savunmanın özgür olduğu bir hukuk düzeniyle mümkündür. Bu nedenle, ulusal ve uluslararası düzeyde savunma makamı üzerindeki siyasi baskılara son verilmeli, avukatların Anayasa ve kanunlarda belirtilen görev ve sorumluluklarını herhangi bir baskı altında kalmadan yerine getirmelerine tekrar imkân tanınmalıdır. Avukatların mesleki bağımsızlıkları ve güvenlikleri teminat altına alınmalı, mahkemelerde ve yargılama süreçlerinde hukukun gerektirdiği şekilde yerlerini yeniden elde etmeleri sağlanmalıdır. Aksi takdirde, artan hukuksuz yargılamaların sonu gelmeyecek ve keyfi uygulamalar devam edecektir. Sonuç olarak, mağdur olan sadece avukatlar değil, tüm adalet sistemi ve buna bağlı olarak tüm Türkiye olacaktır.
Justice Uphold
Hukuk ve İnsan Hakları Platformu
Hukuki Destek Komisyonu
Kaynakça:
- http://dayoftheendangeredlawyer.eu/wp-content/uploads/2019/04/Basic-Report_Turkey2019.pdf
- https://weltanwaelte.com/blog/turkiyede-avukatlara-ve-savunmaya-saldirilar/
- http://www.aeud.org/2025/01/international-day-of-the-endangered-lawyer-15th-edition/
- https://www.boldmedya.com/2021/04/12/adalet-bakanligi-1000-avukatin-ruhsatini-gasp-etti/#:~:text=Hakkında%20soruşturma%20olduğu%20ya%20da,Temmuz’un%20ardından%20iptal%20edildi
- Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi 2023 Yılı İstatistikleri Değerlendirme Notu
- https://tr.euronews.com/2024/03/17/aihmde-bekleyen-100-davadan-35i-turk-vatandaslarinin-basvurulari-turkiye-acik-ara-zirvede
- 1136 Sayılı Avukatlık Kanunu
- https://ankara.adalet.gov.tr/fetopdy-nin-avukatlik-yapilanmasina-yonelik-yurutulen-sorusturmada-60-supheli-hakkinda-arama-el-k
- Av. Tahir Elçi Cinayeti Davası 12/06/2024 tarihli karar duruşması gözlem raporu
- https://www.bbc.com/turkce/haberler/2014/05/140517_soma_avukat
- https://anlatilaninotesi.com.tr/20191024/feto-borsasi-sorusturmasi-savci-hapis-istemi-1040460310.html
- https://hudoc.echr.coe.int/#{%22respondent%22:[%22TUR%22]}
- 26 Eylül 2023 tarih 15669/20 No’lu Yüksel Yalçınkaya/Türkiye Davası Karar Tutanağı
