Her yıl 20 Kasım’da kutlanan Dünya Çocuk Hakları Günü, çocukların temel haklarını vurgulamak ve bu hakların korunmasını sağlamak amacıyla düzenlenmiş bir gündür. 1989 yılında Birleşmiş Milletler tarafından kabul edilen “Çocuk Haklarına Dair Sözleşme”, çocukların sahip olması gereken evrensel hakları tanımlar. Bugün, dünya çapında çocukların refahını ve güvenliğini artırmak için yapılan çalışmaları hatırlamak ve desteklemek için bir fırsat sunar. Türkiye, Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi’ni 1990 yılında imzalayarak, çocuk haklarının korunması ve geliştirilmesi için taahhütte bulunmuştur. Ancak, günümüzde çocuk hakları ihlalleri, çocukların yaşam koşulları, eğitim ve sağlık gibi temel haklardan yoksun bırakılması, ihmal ve istismar gibi birçok alanda devam etmektedir. Çocuk hakları, bireylerin en temel haklarına sahip olduğu ve korunması gereken hassas bir dönemi ifade eder. Dünya genelinde ve Türkiye’de çocuk haklarının korunması, sağlıklı gelişimleri ve mutlu bir gelecek için hayati öneme sahiptir. Bu yazıda, dünya ve Türkiye özelinde çocuk haklarına dair mevcut yasal düzenlemeler, bu hakların günümüzdeki önemleri ele alınacaktır. Ayrıca, Türkiye’de özellikle 15 Temmuz sözde darbe girişiminin ardından çeşitli Terör suçlamaları ile direkt olarak çocuklara yönelik yapılan cezai soruşturmalar ve tutuklanmış ya da hükümlü sıfatı ile cezaevinde bulunan küçük çocuklu anneler ile ilgili mevcut durum ve bunun yarattığı insan ve özellikle de çocuk hakları ihlalleri ile ilgili sonuçlar değerlendirilecektir.
Uluslararası Hukukta ve Türk Hukukunda Çocuk Hakları ve Buna Bağlı Hukuki Düzenlemeler
1989 yılında Birleşmiş Milletler (BM) tarafından kabul edilen Çocuk Haklarına Dair Sözleşme (UNCRC), dünya genelinde çocukların haklarını korumayı amaçlayan en kapsamlı belgedir. Sözleşme, çocukların yaşama, eğitim, sağlık, korunma ve katılım gibi temel haklarını güvence altına alır. BM’ye üye ülkelerin büyük çoğunluğu bu sözleşmeyi onaylamış olup, uluslararası hukukta çocuk hakları için vazgeçilmez bir çerçeve oluşturmuştur. Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu (UNICEF), çocuk haklarının korunması ve geliştirilmesi için çalışan en önemli uluslararası kuruluşlardan biridir. UNICEF, dünya genelinde çocukların eğitimden sağlık hizmetlerine kadar çeşitli alanlarda destek sağlar ve hükümetlerle iş birliği yaparak politika geliştirilmesine katkıda bulunur.
Türkiye’de Çocuk Hakları ve Mevcut Hukuki Düzenlemeler:
Türkiye, 1990 yılında Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’yi onaylamış ve bu sözleşmenin ilkelerini iç hukukuna entegre etmiştir. Türkiye’de çocuk haklarını koruyan temel yasal düzenlemeler şunlardır:
- Türk Medeni Kanunu: Aile hukuku kapsamında, çocukların velayet, nafaka ve miras gibi konularda korunmasını sağlar.
- Çocuk Koruma Kanunu (2005): Çocuk istismarı, ihmali ve kötü muameleye karşı koruma önlemleri getirir. Çocukların fiziksel, psikolojik ve duygusal açıdan korunmasını hedefler.
- Milli Eğitim Kanunu: Her çocuğun eğitim hakkını güvence altına alır ve zorunlu eğitim süresini düzenler.
- Aile İçinde Çocukların Korunması ve İzlenmesi Hakkında Kanun: Aile içi şiddet mağduru çocukların korunmasını ve desteklenmesini sağlar
15 Temmuz Sonrası Türkiye’de Çocuk Hakları ile İlgili İhlaller
15 Temmuz 2016 sözde “darbe” girişiminin ardından, Türkiye’de önceden belirlenmiş fişleme listeleri üzerinden geniş çaplı soruşturmalar ve bunlara bağlı tutuklama işlemleri başlatılmıştır. Bu süreçte, sözde terör örgütü olarak nitelendirilen Hizmet Hareketi ile ilişkili olduğu iddiasıyla yaşlarına ya da özel durumlarına bakılmaksızın birçok kişi işlem görmüş, gözaltına alınmış ve tutuklanmıştır. Bu soruşturmalar kapsamında, çoğunlukla Terör örgütü ile iltisaklı olduğu ve buna bağlı suçlara karıştığı yönünde uydurma iddialarla binlerce kadın da tutuklanarak cezaevlerine konulmuştur. Daha da kötüsü ise, birçok kadın tutuklandığında hamile ya da küçük çocuk sahibi olduğundan, çocuklarıyla birlikte cezaevine girmek zorunda kalmışlardır. Bu durumda, henüz suç kavramını anlamayacak yaştaki bebek ve çocuklarda cezaevi koşullarına maruz bırakılmış ve bu çocuklar sosyal ve psikolojik gelişimleri açısından ciddi riskler ile karşı karşıya kalmıştır. Çocukların hukuki koruma altına alınması gereken özel bir grup olmaları nedeniyle, bu durum çocuk hakları açısından önemli değerlendirmeleri beraberinde getirmektedir. 2024 yılının Ekim ayında başlayan kız çocukları davası ise çocuk hakkı ihlallerinin Türkiye’de gelmiş olduğu son noktayı gözler önüne sermektedir. Yaşları 13-17 arasında değişen kız çocuklarının günlük aktivitelerinin Terör suçuna delil sayılması, soruşturma sürecinde çocukların maruz kaldığı psikolojik baskı ve tehditler, kovuşturma sürecinde ise çocukların kendi aileleri aleyhinde ifade vermeye zorlanmaları gibi yaşanan hukuksuzluklar bu durumu tüm vehameti ile gün yüzüne çıkarmaktadır.
Yasal Çerçeve ve Uygulamada yaşanan Hukuksuzluklar
Türkiye’de çocukların suç işledikleri iddiasıyla tutuklanmaları, 4857 sayılı Türk Ceza Kanunu ve 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesi Hakkında Kanun kapsamında değerlendirilir. Ayrıca, çocukların haklarını korumak amacıyla 5846 sayılı Çocuk Koruma Kanunu uygulanmaktadır. Bu kanun, çocukların adil yargılanma hakkı, savunma hakları ve korunaklı ortamda yetiştirmek hakkını güvence altına alır. Kanuni olarak yeterli korumaya sahip görünen Çocuk Hakları konusu uygulamada birçok problemle karşı karşıya kalmaktadır. Bu hukuksuzluklar Türkiye’de temel insan haklarını tehdit edecek boyutlara ulaşmıştır. Bir çocuğun ailesinden ayrı düşünülmesi imkansızdır. Bu sebeple söz konusu çocukların aileleri ile olan bağlarına zarar verecek her durumdan kaçınılması şarttır. 15 Temmuz’dan sonra Türkiye’de ve dünyada Rejim tarafından başlatılan karalama ve Cadı Avı kampanyasından en çok aileleri dağılan çocuklar zarar görmüştür. Babalarından tutuklanması nedeni ile yıllarca ayrı kalan çocuklar, annesi ve babasının aynı dönemde tutuklanması nedeni ile annesiz ve babasız dışarıda büyüyen çocukların yanında yaşı annesinden ayrı kalmaya uygun olmadığı için annesi ile beraber cezaevine girmiş ve cezaevinde büyüyen hatta annesinin tutuklandığı dönemde hamile olması nedeniyle dünyaya gözlerini cezaevinde açmış çocuklar yaşanan hukuksuzlukların en önemli mağdurları olmaktadırlar. Uluslararası insan hakları standartlarına göre, çocukların sağlıklı gelişmeleri için özel korumaya ihtiyaçları vardır. Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşmenin 40. maddesi, çocukların haksız yere tutuklanmasını ve keyfi gözaltıları engellemeyi amaçlar. Türkiye, bu sözleşmeyi onaylamış olmasına rağmen, 15 Temmuz sonrası süreçte bazı çocukların hukuki süreçlerde yeterince korunmadığına dair eleştiriler bulunmaktadır.
Cezaevindeki bebek ve çocukların maruz bırakıldıkları sorunlar
Türkiye Cezaevlerinde tutuklu ya da hükümlü olmak üzere anneleri ile birlikte bulunan 6 yaş ve daha küçük çocuk sayısı 2019 yılında 343’ü 0-3 yaş arası olmak üzere toplamda 743, 2023 yılı verilerine göre, 417 çocuk cezaevlerinde anneleriyle birlikte kalmaktadır. Bu sayı sürekli değişkenlik göstermektedir. 2024 yılı itibariyle de bu sayı 706 çocuktur. Bunların yanında 498 çift aynı anda tutuklu yada hükümlü oldukları için bu ailelerin çocukları da anne ve babaları gibi cezaevi dışında cezalandırılmaktadırlar. Bu durum Halihazırda bir cezalandırma yöntemine dönüşmüş olan tutuklama tedbirinin kötüye kullanımının çocuklar üzerindeki vahim etkisini bizlere göstermektedir. Hükümlü olan küçük çocuk sahibi annelerin Ceza ertelemelerinin yapılmaması ya da Yapılan ceza erteleme başvurularının reddedilmesi de bu problemleri arttırmaktadır. Cezaevindeki bebek ve çocukların maruz bırakıldıkları sorunlar burada tespit edilmeye çalışılmıştır.
- Fiziksel Koşulların Uygunsuzluğu: Cezaevleri, yetişkinlerin kalması için düzenlenmiş yerlerdir. Bu mekanlar, çocukların ihtiyaçlarını karşılamak ve gelişimlerini desteklemek için gerekli oyun alanlarından, temiz hava imkanlarından ve hijyen koşullarından yoksundur. Cezaevindeki bebekler, bu kısıtlı ortamda yeterli fiziksel gelişim ve sosyalleşme imkanlarına sahip olamamaktadır.
- Psikolojik ve Duygusal Etkiler: Cezaevinde büyüyen çocuklar, psikolojik olarak zorlayıcı bir ortamda yaşamaktadır. Kapalı bir ortamda, sınırlı sosyal etkileşim içinde büyüyen bu çocuklar, dış dünyayla yeterince bağ kuramamakta, bu durum ise sosyal ve zihinsel gelişimlerini olumsuz etkilemektedir. Çocuklar, cezaevi ortamının yarattığı psikolojik baskıyı ve kaygıyı erken yaşlarda hissetmekte, bu da ileri yaşlarda travmatik etkilere yol açabilmektedir.
- Eğitim ve Sosyalleşme Eksikliği: Cezaevinde kalan çocukların eğitim hayatları da kesintiye uğramaktadır. Okul öncesi dönemde dahi eğitim ve sosyalleşme faaliyetlerine erişim sağlayamayan çocuklar, bu eksiklik nedeniyle akranlarından geri kalabilmektedir. Özellikle altı yaşını dolduran çocukların annelerinden ayrılma süreci üzerlerinde travmatik etkiler yaratabilmektedir.
Kız Çocukları Davası
Türkiye’de çocuk hakları ihlallerinden bahsedeceksek son dönemde gerçekleşen en önemli hak ihlallerinden biri olan kız çocukları davasını unutmamamız gerekir. Türkiye’de kız çocukları davası olarak bilinen bir yargılama halen devam etmektedir. davada yaşları 13-17 arasında değişen bazı kız çocukları, arkadaşlarıyla alışveriş merkezlerinde buluşmak, sinemaya gitmek, ya da bowling oynamak gibi etkinliklere katılmakla suçlandı. Bu suçlamaların silahlı terör örgütüne üye olma suçuna delil olduğu gerekçeleriyle yargılamalar Ekim 2024 tarihinde başladı. Davaya yönelik suçlamalar yalnızca çocuklarla sınırlı değil; ailelerin de, çocukların bu etkinliklere katılmasına izin vermeleri sebebiyle “Örgüte bilerek ve isteyerek destek sağladığı” iddia edildi. Burada yargılanan ailelerin bazıları, 15 Temmuz sonrası khk ile ihraç edilmiş veya haklarında hizmet hareketi ile iltisaklı oldukları gerekçesi ile soruşturma başlatılmış kişilerden oluşuyor. Davanın insan hakları çevrelerince tartışılan en önemli boyutlarından biri ise soruşturma sürecinde yaşanan insan hakları ihlalleri oldu. çocukların sorgulama süreçlerinde uzun saatler gözaltında tutulduğu ve avukatsız bir şekilde sorguya alındıkları ve sorgular sırasında psikolojik baskıya maruz bırakıldıkları iddiaları gündemdeydi. Aynı zamanda Bu çocukların özel yaşamlarının takip edilmesinin, sosyal etkinliklerin suç delili olarak gösterilmesinin ve uzun süre göz altında tutulmalarının da çocukların kişi hak ve özgürlüklerini ihlal ettiği uzmanlar tarafından vurgulanmıştır.
Haksız Uygulamalar ve Hukuksuzluklara dair tespitler
●Adil Yargılanma Hakkının İhlali: Gözetlenmesi gereken adil yargılanma ilkeleri çerçevesinde, çocukların hakları tam anlamıyla korunmamış olup, şüpheli sıfatıyla işlem gören çocukların savunma haklarının yeterince sağlanmadığı iddiaları bulunmaktadır. Özellikle, çocukların avukatlarıyla görüşme haklarının kısıtlanması ve savunma mekanizmalarından mahrum bırakılması, adil yargılanma hakkını ihlal etmektedir.
●Psikolojik Baskı ve Kötü Muamele: Çocukların soruşturma süreçlerinde maruz kaldıkları psikolojik baskı, tehdit ve kötü muamele iddiaları ciddi insan hakları ihlallerini işaret etmektedir. Çocukların güvenli ve korunaklı bir ortamda muamele görmeleri gerekirken, yaşadıkları süreçler onların psikolojik sağlığını olumsuz etkilemekte ve üzerlerinde geri döndürülemez psikolojik hasarlar bırakmaktadır.
● Aile ve Sosyal Bağlantıların Kesilmesi: Çocukların, adli süreç boyunca aileleri ve destekleyici sosyal çevreleriyle iletişimlerinin engellenmesi, onların duygusal ve sosyal gelişimlerini olumsuz etkilemiş, aynı zamanda yargılama süreçlerinde adil bir yargılama hakkını kısıtlamıştır.
Yeni Doğan Çetesi Skandalı
Türkiye’de gerçekleşen bir başka skandal ise geçtiğimiz ay, kamuoyunda “Yenidoğan Çetesi” olarak bilinen bir suç örgütünün tespit edilip yargı karşısına çıkarılması oldu. İddianame mahkeme tarafından kabul edildi ve ilk duruşma için 18 Kasım 2024 tarihi belirlendi. Soruşturma kapsamında bu suça karışmış olan 10 hastanenin ruhsatları iptal edildi. Bu çetenin, sağlıklı veya iyileşen bebekleri SGK’dan ve ailelerden daha fazla para kazanmak amacıyla anlaşmalı özel hastanelerde gereksiz şekilde yoğun bakımda tuttukları ve en az 10 bebeğin ölümüne yol açtıkları iddia ediliyor. İddialar arasında ilk şikayetlerin Aralık 2023’te gelmiş olduğu fakat bu işle ilgili yetkili ve görevli bürokratların gerekli soruşturmaları başlatmadığı yönünde iddialarda bulunmaktadır. Bu davada çocuk hakları ihlallerine yönelik ciddi iddialar yer almakta. Öne çıkan iddialar arasında bebeklerin uygun olmayan yoğun bakım koşullarında tedavi görmesi, doktor bulunmayan ortamlarda yalnızca hemşirelerin yönetimine bırakılmaları ve gerekli tıbbi müdahalelerin eksik yapılması gibi durumlar bulunuyor. Örneğin, bazı vakalarda gerekli ilaç tedavilerinin kesilmesi veya hayat kurtarıcı ilaçların talimatla durdurulması gibi ihmallerin bebeklerin sağlığını tehlikeye attığı tespit edildi. Ayrıca, ailelerin çocuklarını hastaneden almalarına izin verilmemesi, uygun sevklerin yapılmaması ve hastane mikrobu kapmaları gibi durumlar da çocuk haklarının ihlal edildiğine işaret ediyor. Raporlar, yoğun bakım seviyelerinin standartlara uygun olmadığı ve çocukların sağlıklı yaşama hakkının göz ardı edildiği yönünde bulgular içeriyor. Özellikle çocuk yoğun bakım ünitelerinin yeterli uzman gözetimi olmadan işletilmesi ve bazı bebeklerde neredeyse ötenaziye varan tedavi ihmallerinin bulunması, çocukların yaşam hakkının ihlal edilmesi olarak değerlendiriliyor. Yasal süreçte, bu sorumlulukların yargı önünde değerlendirilmesi beklenmekte ve çocuk hakları açısından bu olay geniş yankı uyandırmış durumda.
Sonuç ve Değerlendirme
Çocuk haklarının korunması ve geliştirilmesi, sadece çocukların bugünkü mutluluğu için değil, aynı zamanda geleceğin sağlıklı ve sürdürülebilir bir toplum inşa etmesi açısından da büyük önem taşır. Dünya ve Türkiye genelinde mevcut yasal çerçeveler, çocukların haklarını güvence altına almayı hedeflese de, bu hakların etkin bir şekilde korunabilmesi için toplumsal bilinç, eğitim ve eylem gerekmektedir. Özellikle 15 Temmuz sonrası süreçte yaşanan Türkiye’deki Rejimin uydurma suçlarla cezaevinde bulunan kadınlar ve bu kişilerin çocukları, önemli insan ve özellikle de çocuk hakları ihlallerinin belki de en ağırını oluşturmaktadır. Cezaevinde büyüyen çocuklar, sosyal ve psikolojik açıdan hak etmedikleri ağır bedeller ödemekte, sağlıklı gelişim süreçlerinden mahrum kalmakta ve bunun psikolojik ve bazı durumlarda fiziksel yükünü bir ömür boyu çekmeye mecbur bırakılmaktadır. 15 Temmuz ve sonrasındaki hukuka aykırı uygulamalardan bağımsız olarak idarenin denetim eksikliğinden ya da siyasiler ve ya yakınları ile usulsüz ilişkilerden dolayı hastaneler gibi insanların sağlıklarını emanet ettikleri yerlerdeki usulsüzlüklerden kaynaklı gerçekleşen çocuk ölümleri de Türkiye’deki çocuk hakları ihlallerinin vahametinin boyutunu tüm çıplaklığıyla gözler önüne sermektedir. Bunların yanında 18 yaşından küçük çocukların soruşturmalara konu edilmesi ve bunun sonucunda tutuklanması gibi vakalar, çocuk haklarının korunmasında karşılaşılabilecek hukuksuzlukları ve mevcut hukuki uygulamalardaki hak ihlallerinin boyutunu gözler önüne sermektedir. Bu tür olaylar, adil yargılanma hakkının ve çocuklar ile alakalı özel koruma gereksinimlerinin ne kadar kritik olduğunu bir kez daha vurgulamaktadır. Her bireyin bu sürece katkıda bulunması, çocukların haklarına saygılı ve destekleyici bir yaşam sürdürebilmeleri için elzemdir.
Dünya üzerinde hiç bir çocuğun cezaevinde olmaması, her çocuğun eşit sağlık, yaşam, barınma ve eğitim hakkına sahip olması ve Dünya Çocuk Hakları Gününün farkındalık oluşturması dileğiyle geleceğimizin güvencesi çocuklarımızın Dünya Çocuk Hakları Günü kutlu olsun.