Nefret söylemi, günümüzde toplumları giderek daha fazla tehdit eden önemli bir sorundur. Irk, din, cinsiyet veya ulusal köken gibi farklılıklar nedeniyle bireylere veya gruplara yönelen nefret içerikli ifadeler yalnızca hedef alınanları değil, toplumun bütününü etkiler. Bu tehlikeli gelişmeye dikkat çekmek, farkındalık oluşturmak ve birlikte çözüm aramak amacıyla Birleşmiş Milletler, 18 Haziran’ı “Nefret Söylemiyle Mücadele Günü” olarak ilan etmiştir.
Nefret söylemi, bir kişiye ya da gruba yönelik aşağılayıcı, tehdit edici veya ayrımcı ifadeleri kapsar. Bu söylemler, ifade özgürlüğü sınırlarını aşarak doğrudan bireylerin haklarına zarar verir ve toplumsal barışı da tehdit eder. Özellikle son dönemde sosyal medyada yayılan ırkçı, cinsiyetçi veya dini önyargılar içeren söylemler bunun en sık karşılaşılan örneklerindendir. Ne yazık ki içinde bulunduğumuz yüzyılda nefret söylemi, siyasetçiler veya yönetenler tarafından kendi gibi düşünmeyen kişi ya da grupları hedef haline getirmek için bir araç olarak kullanılmış ve maalesef kullanılmaya da devam etmektedir.
Hukuki açıdan, aksi ispat edilinceye kadar kişinin masum sayılması (AİHS md. 6) esastır. Ancak bu durum, nefret söyleminde bulunan kişi için çoğu zaman bir anlam ifade etmez; onun gözünde kendi gibi düşünmeyen herkes olağan şüpheli, hatta suçludur.
Bu gibi durumlarda nefret söylemleri, hedef alınan kişilerin psikolojik sağlığını olumsuz etkiler, güven duygusunu zedeler ve belki de en önemlisi, sosyal dışlanmaya yol açar. Toplum düzeyinde ise kutuplaşmayı, güvensizliği ve hatta şiddet olaylarını artırabilir. Özellikle dezavantajlı bireyler ve gruplar bu tür söylemlerden daha fazla etkilenmektedir.
18 Haziran yalnızca bir farkındalık günü değildir; aynı zamanda nefret söylemine karşı hep birlikte hareket etmenin önemini vurgular. Birleşmiş Milletler bu günü, farklı ülkelerdeki hükümetleri, medya kuruluşlarını, sivil toplum örgütlerini ve bireyleri aktif mücadeleye çağırmak için belirlemiştir. Amacı, nefret söyleminin sıradanlaştırılmasına karşı çıkmak ve insan haklarına saygıyı güçlendirmektir.
Unutulmamalıdır ki, herkes kendinden başlayarak çevresinde değişimi başlatabilir. Saygılı bir dil kullanmak, nefret içerikli paylaşımlara doğru bilgiyle karşılık vermek ve hukuki yollarla nefret söylemiyle mücadele etmek birey olarak bizler için birer görevdir. Her ne kadar bunlar küçük adımlar gibi görünse de toplumsal olarak benimsendiğinde etkileri her alanda kendini gösterecektir.
Nefret söylemine ve ırkçılığa karşı sessiz kalmak, onu dolaylı olarak desteklemek anlamına gelir. Farklılıklarımızın bizi bölmediği, tam tersine zenginleştirdiği bir dünya için mücadele etmek hepimizin sorumluluğudur.